16 Aralık 2012

İş Değil Aşk

Ziraat Türkiye Kupası'ndaki Kasımpaşa-TS maçından bir kare...


İŞ DEĞİL AŞK temalı arma protestosu şeref tribününün tam karşısında 88 dakika yer aldı. 88 dakika; çünkü hem golü yedik hem de çok üşüdük.

Hafızaları tazeleyelim... Zafer Yıldırım yazın çıkıp "Kasımpaşa'yı iş gibi görmek lazım" ana fikriyle bazı demeçler vermişti. Onlara göre Kasımpaşa sadece bir şirketti. Bize göre ise, peşinde koştuğumuz büyük sevda, şanlı tarihi olan semtimiz... Aradaki temel fark bu; bakış açısı...

Neticede birilerine göre aşk laftan ibaret olabilir; ama bize göre hayatın anlamı... İlhan ağabeyin dediği gibi, aşk layık olanda kalmalı...

Maç mı? Penaltılarla elendik.

28 Kasım 2012

Esrarlı Paketler

Bir çocuğun sevinçle bana uzattığı kutu dikkat çekiciydi. Üzerinde yeni logosuyla Kasımpaşa Sportif Faaliyetleri A.Ş tarafından dağıtıldığı anlaşılan kutunun içinde defter, kalem, silgi ve yazılı bir broşür vardı. Broşürde ‘sevgili öğrenciler’ ifadesiyle başlayan yazı, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a aitti.

Konuyu araştırdım. Resmi siteden de bilgi topladım. Kasımpaşa’nın tanıtımı amacıyla binlerce hediye kutusu ilk ve orta öğretim düzeyindeki öğrencilere dağıtılmış. Yabancılarıyla birlikte futbolcuların semtte dolaşması eğlenceli olmuş.

Şota taraftarları tribüne beklediğini kaydediyor. Ernst ise “Umarız burada taraftar kazanırız” diyor. Belli ki, tecrübeli Alman’ın mevcut taraftardan haberi yok.


Proje, Kasımpaşa Sportif Faaliyetleri A.Ş’ye ait… Bu organizasyonda başkan Demircan’ın okullara gidip Şota ve futbolcular gibi onur konuğu olduğunu biliyoruz. Peki, kulüp neden kendi dağıttığı kutularda öğrencilere ithafen Demircan’ın yazısına yer veriyor?

Siyaset yazmak taraftarı değilim; ama futbolla siyasetin iç içe olduğu semtimde ve ilçemde yapılanlar beni buna itti. Particilik yapmıyorum. Sadece soruyorum Demircan’ın yazısı neden hediye kutularına yerleştirildi? Projede Beyoğlu Belediyesi’nin katkısı var mı? Yahut okullar Demircan’ın mı?

Bir de Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi’ne tahsis edilen Açık Kale Arkası tribünü var ki… Var işte!

Kulüp başkanının orada bulunmamasını bir kenara bırakıp yazının neden ona ait olmadığını sormuyorum bile…

Şimdi 1 ay önceki yazıma gidebilirsiniz: GAFLET

23 Kasım 2012

Meşale Bizim İşimiz

Dünya Kasımpaşalılar Günü’nü Haliç ve Kasımpaşa manzaralı Tepebaşı’nda coşkuyla kutladık.

Pazartesi akşamı saat 9’a doğru gruplar halinde Tepebaşı’nda yerimizi aldık. 2 minibüs çevik kuvvet ekibi ise olay yerine bizden önce intikal etmişti. Saatler 21.00’i gösterdiğinde havai fişekler ve meşaleler ateşlendi. Tezahüratlar atılan fişek gürültülerine ve meşalelerin dumanlarına karışıyordu. O geceyi anlatmak yerine fotoğraflarını sunarsak daha yerinde olur: 19 KASIM FOTOĞRAFLARI

Kulüpten hiç kimsenin katılmadığı bu güzel organizasyon, iç saha maçlarında tribünde yerini almayarak boykot yapan taraftarlarımızın gücünü göstermiştir. Görsel şölenin ardından İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüş boyunca ‘yönetim istifa’ seslerinin eksilmemesi, yeni başkan Zafer Yıldırım’ın tabiriyle ‘armayı ne kadar benimsediğimizi’ açıkça ortaya koymuştur!

Son notum polisler için… Olası bir Habertürk binasına gitme durumu olan taraftarlarımızın Taksim Meydanı’nda durdurulması için kimden emir aldınız?


19 Kasım 2012

2. Kez Dünya Kasımpaşalılar Günü

Güzel bir fikirdi Kasımpaşalılara özgü bir gün kutlamak. Geçen yıl ortaya atılan fikirler neticesinde sosyal medyada başlatılan Dünya Kasımpaşalılar Günü’nü Kasım ayında kutlamak anlamlıydı. Gün olarak zorlanılsa da 19’u ile 21’i arasını seçtik ve 19-21 Kasım tarihleri arasındaki üç günü Dünya Kasımpaşalılar Günü olarak kabul ettik.

Bu yıl sosyal medyanın yanı sıra Kasımpaşa sevdalılarının girişimiyle tecrübe sahibi olduğumuz bir meşale gösterisine karar verdik. Semte hakim manzarasıyla Tepebaşı uygun bir yerdi ve stadın hemen üstüydü. En uygun günü 19 Kasım saat 21.00 şeklinde kararlaştırdık. Hafta içi olmasına rağmen saati 9’a çekmemiz çalışanların da aramızda olması için…
Bu akşamı heyecanla bekliyoruz. Tepebaşı’ndan Kızılay’a inecek sis bulutu, Kulaksız semalarından dahi izlenecek görsel şölen ve İstiklal Caddesi ile Kasımpaşa arasında yankılanacak lacivert beyaz nidalar vaat ettiklerimiz… Taraftarımızı maçta göremeyenlere, armayı sahipsiz sananlara en güzel cevabı vermek için bu akşam 21.00’de sevdamızın peşinde olduğumuzu göstereceğiz. Nitekim gereken zamanda gereken yerde olmasını biliriz.

20 Ekim 2012

Gaflet

“Lacivert gökyüzünde beyaz bulutlar yüzer. Kasımpaşalıyız biz, bize Paşalı derler…”

Yazan güzel yazmış, yüreğine sağlık… 

5 ay önce göreve gelen yönetimin yaptığı birçok açılım izledik. Yukarıda sözlerinden alıntı yaptığım marş Athena’ya yaptırılmış güzel bir müzik olarak dikkat çekti. Semtte esnafa hediye kutuları ve okullarda öğrencilere malzemeler dağıtıldı. 12 gazeteye tam sayfa ilan verilip ‘Kasımpaşalı olmak nedir’ sorusuna bazı yanıtlar verildiğini ve Şişhane civarında reklam panolarının süslendiğini gördük.

Şahsen bu çalışmaların başarılı bir halkla ilişkiler çalışması olduğunu belirteyim; fakat altında yatan gerçek sebeplerin ne olduğuna bir göz atalım…

Esnafa dağıtılan flamalarda yeni logo kullanılmış ve esnafımızın bir kısmı Kasımpaşalı olma etiketini gösterircesine bu flamaları camlarına asmış. Burada, psikoloji derslerinde eğitimi verildiği üzere, logonun halka benimsetilmesi adına bir adım atıldığını görmemek için ya fazlasıyla saf düşünceli olmak ya da maddi çıkarları ön planda tutmak gerekir. Neticede Türk milleti bedavayı da, popülerliği de (diğer manada reklamı) sever.

Gazeteye verilen ilanda Kasımpaşa’nın tarihsel önemine vurgu yapılmış. Oysaki çoğumuz bunu internetin yaygınlaşması sayesinde yıllar öncesinden biliyordu. Semt dışındaki futbolseverlere yönelik bir çalışma diye düşünecek olursak, yönetim madem tarihimize bu kadar önem veriyor, ne diye tarihsel değeri olan armamızı bir kenara attı?

Marşta “çamurlarda güreştik, dünyayı tuş ettirdik” ifadesi yer alıyor. Güreşin tarihimizdeki önemine atıfta bulunan bu dizelere rağmen neden o güreşçilerimizin anısı göz ardı edilerek arma değiştirildi? Nitekim Bilge’nin, Oktav’ın, Kireçci’nin yadigarı Türk bayrağı 1962’de armadaki yerini fiilen aldıktan sonra Kasımpaşa arması tam manasıyla ruhunu bulmuştu.



Bu örneklerden yola çıkarak, Kasımpaşa üzerine birtakım pazarlama, reklam, halkla ilişkiler çalışmaları yürüten yöneticilerin samimiyetine inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Böyle işler yaptıkça onlara inanmayacağım da…

Hem çıkıp Kasımpaşalılık şudur diyeceksiniz hem de paramızla aldığımız kulübü şirket iletişim programı çerçevesinde yönetiriz diye gidip tarihi armayı bir çırpıda değiştirip yenisini sessiz sedasız TFF’ye onaylatacaksınız. Bu, sağdan gösterip soldan vurmaktır. Yürütülen faaliyetler aslında göz boyamadır. Bu gerçekleri göremeyen Kasımpaşalılar ne yazık ki var. Onlar gafletten uyanmalıdır.

Armaya tepkili olmasına rağmen ‘logoyu beğenenlerin dediği olsun’ mantığıyla olaya yaklaşan tribün liderlerini Kasımpaşa’nın esas çıkarları uğruna görev almaya davet ediyorum. Sebeplerini açıkladığım doğrultuda, bu iş, ‘onların dediği olsun’ ile bırakılacak bir mesele değildir.

Öyleyse bırakalım semti, gidip Beylikdüzü’ne filan taşınalım. Doğduğumuz ahşap evleri, çocukluğumuzu, dik yokuşları bırakalım; öteki İstanbul’un beton bloklarında yaşayalım. Oralar daha soğuk ama daha kaygısız diyelim ve boşuna tüketmeyelim sevdamızı; sıcak ama çileli Kasımpaşa sokakları kalplerimizin mazisinde kalsın.

4 Ekim 2012

Boykot Bitsin

Armanın değiştirilmesiyle başlayan süreçte Kasımpaşa taraftarları yayınladıkları bildirinin ardından tatmin edici bir açıklama gelmeyince maçlara gitmeme kararı aldı. Önde gelen taraftar grupları ise kendilerini feshederek organizasyonlara son verdi.

Bu hamleler taraftarın hem bir tepkisi hem de yönetime karşı hamlesi olarak değerlendirilmelidir. Poker’deki blöfü gören yönetimin istediği amaca bir adım daha yaklaştığını Antep maçında gördük. Boykot amacına ulaşmasına rağmen görülen tablo istenen taraftar profilini açıkça ortaya koyuyordu. Maçta goller dışında tezahüratın duyulmaması boykot etkisi olarak ele alınırken; uygun bilet fiyatları sayesinde dolan açık maraton tribünü ve bomboş kalan kapalı maraton tribünü yönetimin oluşturmak istediği tablonun ipucunu taşıyordu.

Bugünden itibaren boykota son verilmeli, alınacak kararlarla gerek maçta gerekse saha dışında organize faaliyetler başlatılmalıdır. Maçta pankart, kağıtlar vb. materyallerle tepkiler gösterilebilir. En önemlisi hep bir ağızdan arma adına tezahürat yapılabilir. Saha dışında ise yürüyüşler, imza kampanyaları başlatılabilir.

Gündem Oluşturamadık
Şayet tribün liderlerinin kontrolü altında organize olunarak Antep maçında 4000 değil en fazla 1000 kişi yer alsaydı boykot medya organlarında ses getirecekti. Ne yazık ki sesimiz sadece internet medyasında yankı bulabildi.

Örnek verelim… Fenerbahçe maçından sonra televizyonda malum programında Rıdvan Dilmen konuşuyor. “Taraftarın tepkisini anlayamadım, neden yönetim istifa diye bağırdı? Şahane bir takım kurulmuş, takır takır oynuyorlar.” diyen Rıdvan hocanın belli ki arma değişikliğinden haberi yok. Az sonra canlı yayına bağlanan muhabir Aykut Yıldırım taraftarın amblem değişikliğinden dolayı yönetim aleyhine bağırdığını söylüyor. Anlatmak istediğim bu…

Yönetimi Kim İstifaya Çağırdı?
Konuya paralel olarak, maçta ‘yönetim istifa’ çağrısı yapanlar arma sevdalısı değil, bedava bilet isteyen gruptu. En azından yüzde 90’ı bu zihniyetteydi. Maça gidenlerden aldığım bilgiler, bazı araştırmalarım ve yönetim kanadından gelen açıklamalar bu konuda emin olmamı sağlıyor. Yakında arma için protestoların yapılmasını ümit ediyorum.

Taraftar Profili Oluşturma Politikası Sürüyor
Turgay Ciner ve bazı yöneticiler maçı kapalı tribünde B blokta izledi. FB maçı bilet fiyatı 120 TL, kombine fiyatı 500 TL olan bu bölümde FB, GS, BJK, TS maçları haricinde -bilet dağıtılmadığı sürece- azami 100-200 civarında taraftar olacak. Bir zamanlar bu bölümde sahaya laf atan, bizleri heyecanlandıran ve güldüren insanlarla maç izlerdik. Onlardan biri de uzun saçlı Reşat ağabeyimizdi. Anlaşılan artık uzun saçlı Reşat ağabeyler OUT, Turgay Ciner’ler IN…

25 Eylül 2012

Sırada Diyadin Varmış

Metin Diyadin geçen sezonun ikinci yarısında kötü giden takımı üst üste gelen 2 mağlubiyet sonrası 28. haftada devraldı. Play-off maçlarında önce Konyaspor’u sonra finalde Adanaspor’u geçen Kasımpaşa tekrar Süper Lig’e yükseldi.

Ciner’in kurduğu şirket yönetimi futbol takımını play-off aşamasında satın aldı. Süper Lig’e çıkma başarısı gelince transfer süreci Kasımpaşa için çok hareketli geçti.

Hoca olarak ise sezon başında Mustafa Denizli başta olmak üzere birçok isimle görüşüldü. Ancak hiçbiriyle anlaşma sağlanamayınca Metin Diyadin’le yola devam edildi. İstenilen düzeyde bir teknik adam getirilememesinin temel faktörü takımın bir antrenman sahasının bile olmamasıydı. Yani kulüp binası ve stat dışında tesis yoktu.


Diyadin lige beklentilerin biraz üzerinde bir başlangıç yaparak takımı 5 haftada ilk 3 sıraya taşıdı. 3 maç kazandı ki, 9 puan Süper Lig’deki en parlak başlangıcımız olarak kayıtlara geçti.

Şahsen ben Metin hocanın başarı sağlayamayacağı için devreye kalmadan gönderileceğini düşünüyordum. Semtte birçok kesim de hocadan ümitsizdi. Fakat öyle bir zamanlamayla Diyadin kovuldu ki, elini vicdanına koyan herkes hocaya ayıp edildiğinde hemfikir olmalı...

Başkan vekili H. Hilmi Öksüz, kararı şirket programının prensiplerine dayandırarak alınan sonuçlarla ilgili olmadığını belirtti. Metin Diyadin ise bugün yaptığı açıklamada, ‘futbolcu tercihlerini teknik adamlar, teknik adam tercihlerini de yönetimler yapar’ deyince sebep net şekilde ortaya çıktı.

Yani Diyadin yönetimin istediği oyuncuyu oynatmadığı için sıkıntılar oluştu ve kovuldu. Oynatılmayan ismin Uruguaylı Santiago Garcia olduğu konuşuluyor. Eyüp’le oynanan hazırlık maçında izlediğimiz Garcia’nın henüz hazır olmadığını düşünen hoca bence haklı...


Sonuç olarak hocanın gönderilme sebebi, gönderilme stili yönetimin yaptığı yanlışlara yenisini ilave etmesidir. Yerine kim gelirse gelsin...

Şimdi Kasımpaşa son 9 sezonda 11. teknik direktörünü bekliyor. Ne yazık ki farklı gündemlerden ötürü lig başladığından beri futbol üzerine pek konuşamıyoruz.

NOT:
Bu arada kombine satışı ve Antep maçında bilet satışı yapılmayan Kapalı Maraton’un hem kombineleri hem de Fener maçı biletleri satışta... Taraftarın bu tribünden uzaklaştırıldığına değinmiştik ya; diğer tribünlerin kombinesi 150 TL olmasına rağmen bu tribünün kombinesi 500 TL olarak açıklandı. Semtten kim alabilecekse?

19 Eylül 2012

Önce Arma, Sonra Kapalı... Sırada Ne Var?

Kapalı Maraton Kimin?
Kombineler beklediğimiz gibi Kapalı Maraton satışı olmadan başladı. Antep maçında maçı izleyenlerin büyük kısmı Açık Maraton’daydı. Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi’ne tahsis edilen Açık Kale Arkası’nda az bir kitle, Kapalı Maraton’da ise aşağı yukarı 100 kişi vardı.

Kapalı Maraton’da yıllarca B blokta maç izlemiş biri olarak mevcut durum içimi acıtıyor. Kasımpaşa’nın asli taraftarı VIP tribünün bulunduğu Kapalı Maraton’dan uzaklaştırılıp kale arkalarına veya açık tribünlere yönlendirilmiş durumda.

Arma olayı tazeliğini korurken gerek kombine satışında gerekse Antep maçı biletlerinin satışında Kapalı Maraton’dan herhangi bir satışın olmaması başarılarla, reklamlarla, hediyelerle uyutulan camiayı uyandırmalıdır. Bu hareketlerin taraftarı adeta asimile etme politikası olduğunu düşünmek pek doğal. Yeni yönetimin devşirme taraftar kazandırma fikri de bu durumu destekleyen etkenlerden… Yani 14.000 kişilik statta 5.000 kişilik tribün VIP yapılacak değil ya? Üstelik konuya dair henüz bir açıklama yapılmadı.

(BÜYÜTMEK İÇİN FOTOĞRAFI TIKLAYIN)
Tribünlerde Boykot Etkisi
Arma olayını defalarca ele aldık. Semtte boykot kararı alan birçok tribün grubu Cumartesi günü maça gitmedi. Bundan dolayı Antep maçı tenis müsabakasından farksız bir tribün atmosferinde oynandı. Öyle ki, 2010’dan beri forma giyen Hüseyin Kala “Tribünlerdeki sessizliği hissettik.” derken; maç, Kasımpaşa tarihinin iç sahadaki en az sesli maçı olarak tarihe geçti.

Stadı dolduran yaklaşık 4.000 kişinin ortalama 1.000-1.200’ünün semt dışından futbolseverler ve BB Gençlik Merkezi’nce davet edilenler olduğunu tahmin ediyorum. Semtimizden protesto için maça gidenler ise başarılı bir girişim veya faaliyette bulunamadı.

Tribünlerin sahipsizliği sürüyor. Yakın zamanda önemli gelişmeler olacağı kulağımıza geldi; fakat bir ışık görünmüyor.

Basında Paşa Gündemi
Futbolla orta hallice ilgilenenler arasında dışardan Kasımpaşa’daki arma olayı pek bilinmiyor. Buna ilaveten futbol yorumcularının birçoğu pek araştırma sevmedikleri için TV ekranlarında bu konuya değinmediklerini gördük. İnternet medyasına ulaştırılan bilgiler yazılı ve görsel basında da yer almak için çalışmalar yürütülmelidir.

Sonuç
Yerelden Kasımpaşa’nın gündemi bu şekilde görünüyor. Ben de 2. sırada olmamızın değerlendirmesini, oynanan futbolun teknik analizini veya Özer’in gol sevincini, Coulibaly’nin sakatlanmasını, Pintos’un formasını kapan taraftarı burada yazmak isterdim. Ancak yukarda bahsettiğim son aylardaki bu tür gelişmeler semtte daha önemli yer tutuyor. Taraftarla ilişkisi pek iyi gitmeyen yeni yönetime bu yazıda son bir mesajım var: “Unutmayın, siz yokken biz vardık!”

9 Eylül 2012

Sahipsiz Tribünler

3. ligde tanıştık bu sevdayla, karlar altındaki Gebze maçında da tribündeydik, eski Kayseri’den 4 yerken de… Son 6 yılda 3 defa Ankara’ya giden takımı hiçbirinde yalnız bırakmadık. Yeri geldi 2. lige hüzünle, Süper Lig’e coşkuyla ‘merhaba’ dedik. 

Hep eskileri dinledik, okuduk. Semtte dolaşan efsanelerin hikayeleriyle büyüdük ve çoğu zaman ‘vay be’ dedik. Bu semt nice kabadayılar çıkarmıştı nâmları dillere destan…

Eskiden tribünlerde amigomuz vardı, sokaklarda ağabeylerimiz... Sonraları, Facebook çıktığından mıdır bilinmez, kimlerce yönlendirileceğimizi şaşırdık. Ne idüğü belirsiz karakterler türedi. Delikanlı ağabeylerimizin etrafında bir anda tüm mirası sahiplenen birileri çıktı. Sustuk, nasılsa efsaneler gözden kaybolsa da bir gün geri dönerdi. Ama olmadı. Yıllardır Kasımpaşa tribünleri efsane liderine bir türlü kavuşamadı. Eline klavyeyi alan Paşa’landı, 50 kişi toplayan kendini tribün lideri sandı.



Tüm bunları neden mi yazıyorum? Çünkü Kasımpaşa camiası son yıllardaki en değişik günlerini yaşıyor ve bir o kadar da sahipsiz günler… Arma değişti, bu sevdaya gönül verenlerin % 90’ı durumu kabullenmedi; ancak ne bir hareketlenme var ne de bir işaret… Bunu beceremeyen bir taraftar, mesela deplasmana otobüsü nasıl alacak? Yönetimler taraftarı her zaman yanına çekmek veya susturmak ister. Bugünlerde Kasımpaşalı ne yazık ki bu duruma çanak tutuyor.

Gerçekten üzülüyorum. Efsane armamızı 3-5 aylık yöneticiler değiştirdi; ama bir kişi çıkıp kulübe yürütemedi bizi, bir kişi çıkıp tepki için toplanalım demedi. İmza toplama adına verdiğimiz teklife pek rağbet göstermemiş olacak ki ağabeylerimiz ‘ne yapabilirsin’ diye bile sormadılar.

Özellikle taraftara açık ilk maç olan Gaziantep müsabakasını bekliyorum. Bakalım tribünler nasıl olacak? Kitlesel olarak maça gidip protesto etmek veya maça gitmemek kararı bile alınamadı. Hani ‘Beşiktaş’ta baskı olur, Kasımpaşa’da istediğinizi yapabilirsiniz’ diyen, ‘Beşiktaş taraftarlıktır, Kasımpaşa iştir’ diyen Zafer Yıldırım tepkilerin beğeniye dönüşeceğini umuyordu. Öyle mi oldu Kasımpaşalı? Unuttun mu her şeyi? 


***

Her sezon muhakkak bir şeyleri geç halleden Kasımpaşa’da son olarak kombineler -geç de olsa- satışa çıkıyor. Yıllardır maç izlediğimiz kapalı tribünün A-B-C-D bloklarına dair kombine bilgisi verilmedi. Büyük ihtimalle bu kısmın kombinesi çıkmayacak. Çarşamba günü satışların başlamasıyla durumun netleşmesiyle bu konuyu da ele alacağız.

4 Eylül 2012

3 Haftada Yeni Kasımpaşa

Kasımpaşa camiası lige ses getiren transferlerle ısındı bu sezona. Ağustos ayı başında ortaya çıkan arma değişikliği ise yeni bir gündem oluşturdu. Ancak ligin 3 haftası geride kaldığında görüyoruz ki, toplanan 6 puan, arma konusundaki tepkileri bastırmış.

Bu sezon birçok oyuncusuyla yollarını ayırıp 17 yeni ismi kadrosuna katan Paşa, Metin Diyadin’le Süper Lig’e devam ediyor. İlk hafta Galatasaray’a kaybeden Paşa, içerde Karabük’ü dışarda Elazığ’ı mağlup etti ve 3. hafta sonunda 2. sırada yer aldı. Semt civarında tablodan ve gidişattan memnun olanların sayısı hayli fazla…



Geride kalan haftaları değerlendirerek, eldeki mevcut kadro yapısının gereken kapasitesini kullanıp iyi bir oyun yansıttığını düşünmüyorum. Yendiğimiz takımların yetersiz oyun yapılarıyla küme düşme adayları olduğu iddiama dayanarak, alınan 6 puanın ve edinilen 2. sıranın başarıdan memnun olmak için yanıltıcı olduğunu savunuyorum. Görünen o ki, küme düşme korkusundan uzak bir sezon bizi bekliyor; fakat ilk 8 gibi bir başarının geleceğini öne sürmek için gereken şartlar henüz oluşmadı.

İyi bir kadro kuruldu; ancak lig yolunda ne Metin hocanın ne de taraftarın olumlu katkısına dair elde bir verimiz yok. Takıma son katılan isimlerden olan Djalma Campos’un yararı, yıldız kaleci Isaksson’un savunmaya sağladığı güven, Abdurrahman ve Hakan’ın başarılı oyunları bizi sevindiriyor. Uche ve Ernst’in ise takıma henüz adapte olamadıkları gözümüzden kaçmadı.

Milli maçlar için verilen aranın ardından Gaziantep maçıyla yenilenen Kasımpaşa, taraftarıyla buluşacak. Açıkçası, armayı geri isteyen taraftar maça gidecek mi, gitse de nasıl bir organizasyona şahit olacağız; merak içindeyim…

Gerçek taraftar takımın başarısını/başarısızlığını göz önüne almayıp efsane arma gibi manevi değerlerinin peşinden gidendir. Semtin taraftar profilini bu sezon daha iyi gözlemleyebilmek için, gerek kadronun oturması gerekse lig fikstürü itibariyle Kasımpaşa adına sezon 4. haftayla başlayacak diyebiliriz. Bakalım, görelim, izlemeye devam edelim…

14 Ağustos 2012

Armanın Perde Arkası

“Bazı yalanlar güzel… Bazı gerçekler acıymış…
Bazı ölümler uzun… Bütün hayatlar kısaymış…”

Teoman böyle söylüyor şarkısında. İşte bu yazıda Kasımpaşa gündemindeki yalanları ve gerçekleri ortaya çıkaralım; güzel ve acı olanları…

Kasımpaşa resmi sitesini yenilemiş. Sezar’a hakkını verelim, güzel de olmuş. Sitede “Kulüp Hakkında” bağlantısına girince kulüp tarihini anlatan uzun bir yazı var. İlginçtir, yazı ekseriyetle armanın hikayesini anlatıyor. Yazıda armanın defalarca değiştiği aktarılıyor. Son olarak müdahale edilen armanın ise 2000 yılından bu yana kullanıldığı belirtiliyor.

Burada güzel yalanlara ve acı gerçeklere eğilelim.

Arma Gerçekleri

Armanın defalarca değiştirildiği ve son armamızın sanıldığı gibi 1948’den bu yana aynı olmadığı doğru. Fakat 1939 yılından beri ana tema olarak “iç içe 2 dairesel şekil, 1921 ve kulüp adı” küçük nüanslarla bugünlere gelmiş. 1948’de Bakanlar Kurulu’nca layık görülen Türk bayrağı ise, taşıma hakkı 1962’deki bir yasayla zorunlu kılınınca kullanılmaya başlanmış.

Arma Yalanları

Yeni yönetim sitede verdiği yazılı ve görsel içeriklerle zihinleri karıştırarak ‘arma zaten çok sayıda değiştirildi’ mesajı vermeyi amaçlamış.

Oysaki armayı bundan önceki yıllarda değiştirenler isim değişiklikleri sonucu İ harfini G, A harfini K yapmak için veya armaya Türk bayrağı motifini işlemek için bunu gerçekleştirmişler. Yahut 1939’da 4. kez arma değişikliği yapıldığında ilk kullanılan “top, A.G.K, 1921 motifli” armaya dönüş olmuş.

Kafa karıştıran yazıda ikinci ve genç takımların 1930’larda farklı arma kullanması ‘1930’larda 3 kere arma değişikliği yapıldı’ şeklinde sunulmuş. KSK kısaltması yerine Kasımpaşa kullanımına geçilmesi bile ‘logo değişikliği’ olarak aktarılmış.


Armanın Yıllara Göre Gelişim Tablosu 
(büyütmek için resmi tıklayın)

Amaç ve Yöntem
Tüm bunlar bir yana, 20. yüzyılda yapılan arma değişikliklerinin temel amacının şirket kârı ya da iletişim programı olduğunu kim iddia edebilir?

Bugün ortada net bir gerçeklik var ki; semtimizi paranın esiri yapma hamlelerine girişen yeni yönetim bu değişimi ‘tamamıyla’ ticari kaygı güderek gerçekleştirmiştir. Aksi bir düşünce olsa, yarışma açılabilir veya anketler düzenlenebilirdi.

Kızılay Meydanı’na çağırsanız uçağa binip Ankara Kızılay’a gidecek olan adamlar, yaptıkları bir toplantıyla değişiklik kararı alarak yeni tasarımlarını sessiz sedasız TFF’ye iletme yolunu seçti. İşte Kasımpaşa taraftarının tepkisi bu noktada başlıyor.

Amacı Gösteren Açık Bir Örnek
Yeni başkan Zafer Yıldırım’ın geçen ay LİGTV’deki konuşmasında ‘neden Beşiktaş’ta değil de, Kasımpaşa’da görev aldıkları’ sorusuna verdiği yanıta bakalım:

“Bu konu yönetimimiz açıklandıktan bu yana kamuoyunda tartışılıyor. Bir tanesi kulüp taraftarlığıdır, bir tanesi de iştir. Kasımpaşa’yı iş gibi görmek lazım. Kasımpaşa’da yapmak istediklerinizi Beşiktaş’ta yapamazsınız. Seba’dan bu yana cevap vermek olduğunuz kongre üyeleri, kamuoyu, taraftarlar var. Büyük kulüplerde müthiş bir baskı var. Kasımpaşa’da ben yaptım oldu dersiniz, Beşiktaş’ta yapamazsınız.”

Son Söz
Bugünlerde, Kasımpaşa’nın Osmanlı’dan günümüze uzanan tarihi bir semt olduğunu unutanlar ve bu semtin takımını FM oyunu olarak görenler hiçbir zaman Kasımpaşalı olarak anılmayacak.

Kasımpaşa için en uzun ölüm Bilge’nin, Kireççi’nin, Oktav’ın ve diğer efsanelerin, kabadayıların olsa gerek. Çünkü onlar hala bu dünyadaki yaptıklarını bize hatırlatabiliyor.

Kasımpaşalı namına yakışan da budur; ölümünden yıllar sonra dahi hatırlanabilmek…


Yapılan Yeni Logo

EKSTRA NOT - 1 || Türk Bayraklı Armalar
Sitedeki bilgilerde Türk bayrağını Beşiktaş’tan sonra alan 2. kulüp olduğumuz yer alıyor. Bu yanlış bir bilgi… Çünkü Karşıyaka 1926’da, Kasımpaşa 1948’de, Beşiktaş ise 1952’de bu şerefe erişiyor. Ayrıca günümüzde 13 spor kulübü daha armasında Türk bayrağı bulunduruyor.

EKSTRA NOT - 2 || Başkandan Talihsiz Açıklama
Taraftarlarca arma değişikliğinin fark edilmesi üzerine başkan Zafer Yıldırım yayınladığı açıklamada ‘logo’ ifadesini kullanarak ‘genellikle çok olumlu yorumlar aldıklarını, bazı taraftarların mutsuz olduğunu’ belirtti ve ‘büyük firmaların bile gittiği değişiklikler sonucu oluşan tepkilerin zamanla beğeniye dönüştüğü’ örneğini verdi.

Şahsen merak ediyorum genellikle olumlu yorum aldıkları kim?  Bazı taraftarların değil çoğunluğun mutsuz olduğunu göremeyen Yıldırım, zahmet olmazsa semte insin.

EKSTRA NOT - 3 || Sitedeki Eksikler
Değiştirilen son armanın sitede hiçbir örneğinin yer almaması dikkatimi çekti. Yazıda onca armaya yer vermişler; fakat değişimine tepki verdiğimiz arma kullanılmamış.

‘Son 10 yılda Kasımpaşa’nın efsane oyuncusu kim’ deseniz, açık ara farkla en çok duyacağınız isim Erhan Küçük’tür. Kritik maçlardaki golleri, semtin sevdiği mücadeleci ruhu onu efsanelerimiz arasına sokmuştur. Ancak sitede “Efsaneler” başlığı altında Erhan’a da yer verilmemiş.

Bu arada bir dipnot paylaşayım. Lacivert olarak adlandırıyorlar ama o logoda asil bir lacivert göremiyorum. Sanki lacivert yerine mavi yerleştirilmiş. Bana öyle geldi.

9 Ağustos 2012

Sermaye Armadan Elini Çek

1948 yazında Londra’da kazanılan zaferlerin bir ürünüydü Kasımpaşa arması. Güreşte kazandığımız 6 altın madalyadan 4’ünde imzası olan Kasımpaşa Spor Kulübü’nün değerleri Gazanfer Bilge, Mehmet Oktav, Ahmet Kireççi, Celal Atik sayesinde Bakanlar Kurulu kararıyla logosunda Türk bayrağını taşıma şerefine erişiyorduk. Bugün Türkiye’de armasında Türk bayrağı taşıyan 3 kulüp var: Kasımpaşa, Beşiktaş, Karşıyaka.

Tesadüftür; 2012 Londra’sı bir olimpiyata daha ev sahipliği yaparken birileri gizliden Kasımpaşa’nın armasını değiştiriyor. Gizliden diyorum çünkü Kasımpaşalı durumu TFF resmi sitesinde fark ediyor. Hemen ardından Kasımpaşalı taraftarlar yayınladıkları bildiri ile bu yanlıştan dönülmesi çağrısı yapıyor ve yönetimden açıklama bekliyor.

İlk sözler bir radyo yayınına bağlanan kulübün icra başkanı Mustafa Hastopal’dan geliyor. Hastopal özetle, futbol kulübü markası adına yeni bir logo yapıldığını, diğer branşlarda efsaneleşen logonun korunacağını belirtiyor.


Geçen yıl satış haberleri çıktığı günlerde satışa karşı olduğumu gerek arkadaş ortamlarında gerekse sosyal medyada sebepleriyle açıklamıştım. Elbette daha yüksek standartta şartlara kavuşacağımızı ancak manevi değerlerin korunmasının temel şart olduğunu vurgulamıştık.

Yaptığı Isaksson, Ernst gibi flaş transferlerle ses getiren yeni yönetim, gelinen noktada taraftarı karşısına alacak bir hamle yaptı. 64 yıl önce tarihi zaferlerle anlam kazanan armamız göreve geleli 1 yıl bile olmamış insanlar tarafından adeta bir kenara atıldı.

Kasımpaşa taraftarı bunu istemiyor. Ben de istemiyorum. Çünkü bugün armaya el uzatanlar yarın renkleri değiştirecek, sonra günü gelince ismi değiştirecek. Bugün bu olaya tepkisiz kalınırsa ve gereken düzeltme yapılmazsa; yarınki değişiklikler ticari olarak Kasımpaşa yöneticiliği yapanlar tarafından kolayca yapılabilecek. Kasımpaşa tarihi bir semtten ziyade iştah kabartan bir şirket olarak görülecek.

Gün, armaya sahip çıkma günüdür. Devir, eskilerden dinlediğimiz gerçek Kasımpaşalılar’ın anılarına sahip çıkma devridir. Sosyal medyada başlayan direniş, yerinde saymamalı; sokaklara ve tribüne taşmalıdır. Artık söz, 91 yıllık tarihi ve gerçek Kasımpaşa sevgisini geleceğe taşımak isteyenlerde… Haydi Paşalı, efsane arma için tek yürek olma zamanı…

4 Ağustos 2012

Zamorano'nun 9 Numara İnadı

Real Madrid’de ve Inter’de önemli işler başaran Şilili Ivan Zamorano, 90’lı yıllarda parlamış önemli bir golcüydü.

1967 yılında Şili’de doğan Ivan, ülkesinde golleriyle ön plana çıktıktan sonra 1988’de St. Gallen ile başladığı Avrupa serüvenine Sevilla, Madrid, Milano kentlerinde devam etti.


Formaların 11’e kadar sıralı olduğu dönemlerde golcü dediğin 9 numarasıyla tanınırdı… Zamorano da 9 numaralı formasıyla parladığı Real Madrid’de 1992-1996 yılları arasında 137 maçta 77 gol attı. Zamorano, 1994-1995 sezonunda Real Madrid’in Barcelona’yı 5-0 yendiği maçta 3 gol, 2 asist yaparak büyük bir başarıya imza attı. 1995-1996 sezonu bitince rotası İtalya’ydı.

Zamorano Inter’de yine 9 numarayı sırtına geçirdi. Inter kendisinden bir sezon sonra Brezilyalı Ronaldo’yu transfer etmişti. Milano temsilcisi 1997 yılında finalde kaybettiği UEFA kupasını 1998 yılında Zamorano, Zanetti ve Ronaldo’nun golleriyle Lazio’yu 3-0 mağlup ederek kazandı.


UEFA kupası kazanılan sezonun ardından Zamorano’nun 9 numarası Brezilyalı Ronaldo’ya verildi. Bu durum üzerine Zamorano hala 9 numaralı bir golcü olmasını ispatlarcasına bir çözüm bulmuştu. Numara olarak 18’i tercih eden Şilili 1 ve 8 rakamlarının arasına + işaretini koydu. Böylece Şilili Ivan dünya futbol tarihinde kayda geçen bir yaratıcılık öyküsü yazıyordu.

23 Temmuz 2012

Türkiye'de Bir ŞİKE Hikayesi

Gelişen süreci uzunca anlatıp ahkam kesmeye gerek yok. Bu yazının temel konusu Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe kapsamında Türk futbolunun şike hukukuyla mücadelesidir.

3 Temmuz 2011’de içeri alınan Aziz Yıldırım 2 Temmuz 2012’de açıklanan mahkeme kararıyla tahliye oldu. Ancak Fenerbahçe taraftarı sanki beraat etmişçesine sevindi. Bu durum sosyoloji amfilerinde ders alan gençliğin tez konularından biri olabilir, biz yorumu size bırakıp bu durumu şimdilik geçelim.

Önce TFF Açıkladı
Şike soruşturmasının başlamasıyla sürekli yönetim değiştiren ve kapitalizmle dost çıkış yolları arayan Futbol Federasyonu, 30 Nisan 2012’de şike“ler” sahaya yansımamıştır temalı kararıyla adı geçen tüm futbol kulüplerini akladı. Futbolun yargıcı PFDK Aziz Yıldırım’a ceza vermezken başta İbrahim Akın, Şekip Mosturoğlu gibi isimler olmak üzere bireylere hak mahrumiyeti cezaları verdi. Demirören yönetiminin bu başarısındaki (!) en temel dayanağı ise değiştirdikleri 58. madde oldu.

2 Temmuz Karar Günü Oldu
Gün geldi çattı ki şike davasına bakan mahkemeler 2 Temmuz 2012’de davayı neticelendiren kararlarını açıkladı. Aziz Yıldırım örgüt kurmak suçundan 2,5 yıl hapis, şike ve teşvik suçlarından ise 3 yıl 9 ay hapis cezalarıyla birlikte 1 milyon TL para cezası aldı. Şekip Mosturoğlu, Serdar Adalı, Tayfur Havutçu ve birkaç ismin daha aldıkları hapis cezaları oldu. Kararlara göre Sadri Şener ve Nevzat Şakar ise beraat etti. (Karar son olarak ortalama 8-12 aylık süre içinde Yargıtay tarafından değerlendirilecek.)

Bu Nasıl Çelişki / Şikeyle Gelen Şampiyonluk
Takımı fark etmeksizin rasyonel insanların görmesi gereken net bir durum var ortada… 2010-2011 futbol sezonunda FB ile TS ligi 82’şer puanda bitirirken ikili averaj Fener’e şampiyonluğu getirdi. Aynı sezonda FB ligin ikinci yarısında oynadığı 17 maçın 16’sını kazanıp bir rekora imza atmıştı. Bu noktadan bakarsak; Aziz Yıldırım 2010-2011 sezonunda 4 maçta şike (tümü Mayıs ayında) ve 3 maçta teşvik (Nisan ve Mayıs aylarında) suçlarından ceza aldı. Yani 16 galibiyetin 4’üne şike bulaşmış. Öte yandan TS camiasından hiç kimse bir ceza almamış.

O halde önce soralım: TFF neye göre Aziz Yıldırım’a hiç ceza vermedi, neye göre hiçbir kulübe ceza vermedi? Bu apaçık çelişkiye ilaveten, FB ne hakla rakibiyle puan puana bitirdiği bir sezonda şike ve teşviğe karıştığı 7 maça rağmen şampiyon ilan edildi? TS’li yöneticiler şike ve teşvikten beraat etmişken 82 ortak puanıyla bitirdikleri sezonda TS şampiyon değil de ne? 

Beşiktaş’ın Duruşu
2011 yazında soruşturma başladıktan sonraki günlerde Beşiktaş yönetimi radikal bir karar alarak Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu aklanana kadar kupayı iade ettiklerini açıklamıştı. Zamanın Demirören yönetiminin bu kararı UEFA nezdinde iyi niyet göstergesi olarak algılanmış olacak ki FB’nin Avrupa’dan men edildiği sezon BJK Avrupa’da mücadele etti. Oysaki bilinmeyen bir iç yüz vardı: BJK yazılı işlemleri yapmış fakat kupayı TFF’ye götürmemişti.

İlgili haber linki: http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1174420&title=besiktas-o-kupayi-iade-etti-mi

Şimdi bir kez daha sormak gerekiyor; ey BJK yöneticileri, onur popülizmi yapıp kupayı müzede tutmanızı anladık da, artık Adalı ve Havutçu ceza aldığına göre neden çıkıp kupayı iade etmiyorsunuz? 


Suç Kimin?
Sarı lacivertliler 2011-2012 sezonunda küme düşürülmedi ama Avrupa’ya da gidemedi. Madem masumdu neden Avrupa’da oynatılmadı? Madem suçluydu neden en azından puan silme cezası verilmedi? Karara göre, suçlu Aziz Yıldırım’dı fakat krizi iyi yönetemeyen Türk futbolunun yöneticileri suçludan daha ötesiydi! 

Önemli Bir Dipnot
Aziz Yıldırım başta olmak üzere birçok kişi 2011 Nisan ayının ortasında çıkan 6222 sayılı yasadan önce şike veya teşvik yaptıklarına dair iddialardan bu fiiller o dönemde suç kapsamında olmadığı için beraat etti.

Ayrıca taraftar, yönetici gibi futbol unsurlarına ağır yaptırımlar içeriğiyle çıkan 6222 sayılı yasa, 2011 Kasım ayında Meclis’te yapılan değişikliklerle, birçok suç ve ceza açısından hafifletildi.

İlgili haber linki: http://www.dha.com.tr/jet-gibi-degisklik_233849.html

Sonuç
Baştan aşağı neresinden tutsak elimizin karaya bulanacağı bir süreç yaşandı ve bu biraz daha sürecek görünüyor. Türk futbolu mühim meselesini kendi içinde çözemedi. UEFA’ya sarıldı. UEFA da yanlışlar yaptı. UEFA’nın mahkeme kararının sonucunda birtakım değerlendirmeler yapıp kulüplere ceza vermeyen PFDK dolayısıyla Türkiye’yi, belki FB’yi de, cezalandırmasını bekliyorum. 

FB’nin yerinde şampiyonluk yaşamamış bir Anadolu takımı olsaydı, aynı yollardan geçip süreci cezasız (küme düşme, puan silme, vb.) atlatır mıydı? Bu sorunun yanıtı pek zor olmasa gerek!

Ayrıca FB tarafına şu yönden hak veriyorum: Bazı dönemlerde Fener’den başka takımlar şike, teşvik gibi girişimler, başarımlar yaptı ve çıkarlar elde etti. Bunu görebilmek için komplocu olmaya gerek yok.

Fakat olay Fener’e patladı diye bakmadan ceza mekanizmasının adalet çerçevesinde işlemesi gerekir; çünkü bugün Fener’e veremediğiniz cezaları bundan sonra diğer kulüplere de veremeyeceksiniz. Yani hukukun, adaletin standardı bunu gerektirir.

Bu vesileyle Türk futbolunda şikenin, teşvik priminin yolları 6222 sayılı yasayla kapatılmaya çalışılsa da, uygulamadaki büyük aksaklıklar sonucu birtakım handikaplar Türk futbol tarihinde derin yerler edinmiştir. 

Alınan cezalara dair linkler:

http://www.ntvspor.net/foto-galeri/sike-davasinda-kim-ne-kadar-ceza-aldi

http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/07/02/aziz.yildirim.tahliye.oldu/667277.0/index.html

26 Haziran 2012

Geri Dönüşlere Alışkın Değilim

Aralık başından itibaren evimden, bilgisayarımdan, semtimden uzak kalmışlığım sona ereli 1 ay oldu. Euro '12 finalleri ile futbola tekrardan ısınmaya çalışıyorum. Futbolun gündemini yakaladığımda yazılarıma devam etmek istiyorum. Metin Diyadin geldi, Süper Lig’e çıktık, futbol branşı şirkete devredildi… Geçen yıllara oranla taraftar daha umutlu ve farklı bir sezon bekliyoruz. Bu mühim gelişmeleri değerlendirmek lazım.

Öte yandan Ankara’ya 3. final seferinde yine oradaydım. Adanaspor karşısında aylarca kaçırdıklarıma bedel bir gece daha yaşadık.


Belki yazılarıma Euro '12 ile dönerim. Favorim, Almanya hayranlarına inat İspanya! Gönlüm Iniesta’dan yana; fakat şu ana kadar turnuvanın yıldız adayı -bence- Mesut Özil...