14 Kasım 2011

Kasımpaşa Üzerine Bir İnceleme

Son yazımdan bu yana 3 beraberlik almıştık. Ta ki dün Gaziantep B. Bld. takımını yenene dek… Dünkü maçı kazanan Kasımpaşa zirveden kopmadığını göstermiş oldu.


Zaman zaman oyundan düşse de Kasımpaşa rakibine oranla daha etkili taraf olmayı başardı ve oyuna hükmetti. Bu açıdan, skor 2-1 olsa da rahat kazandık diyebiliriz. Ancak ‘70. dakikadaki penaltı oluşmasaydı maç kazanılır mıydı?’ sorusuna da net bir yanıt veremeyiz.

Kasımpaşa Gaziantep temsilcisi karşısında önde basmadan oynadı. Özellikle ilk yarının son 10 dakikasında gördüğümüz fiziksel düşüşü de hesaba katarsak fizik kondisyon olarak biraz daha çalışmak gerekiyor diyebilirim.

Kasımpaşa’da orta alanda oynayan isimler Sarmov, Murat, Ali Bilgin oldu. Geçen yazıda önerdiğimiz 3’lüden Boukhari/Hüseyin Kala mevkisinde Ali Bilgin’i izledik. Geçen haftalarda daha defansif rol verilen Ali, dün gayet başarılı oynadı ancak fizik kalitesini yukarılara çekmesi gerekiyor.

Dimitrov-Özgür kanatları ise beklediğimiz gibi artık Dimitrov-Halil Çolak şeklinde oturdu. Savunmada ise Henrique hızı ve hava becerisiyle forma giyse de ‘hücum savunmadan başlar’ felsefesine aykırı duruyor.

Bir paragraf da Atilla’ya açalım. İlk sezonu olmasına ve genç yaşına rağmen aldığı forvet formasını bırakmayacak gibi görünüyor. Açıkçası hak ediyor da…
Maçın devre arasında rakip takım analizlerinden sorumlu hocamız Behzat Kaya ile sohbet ettik. Geçen yıl U15 takımıyla başarılar yakalayan hocamızla hemfikir olduğumuz nokta Barış’ın stoperdeki yerini alamayışıydı. Behzat Hoca rakip takımların maçlarını önceden izlemekle görevli. Başarılı olacağına emin olduğum için Kasımpaşa, rakipleri izleme konusunda bir avantaja sahip.

Hocayla konuşurken az ilerde oturan Nordin Boukhari dikkatimi çekti. Takımın en çok kazanan oyuncusu olduğunu tahmin ettiğim Boukhari’yle 2. yarıyı birlikte izledik. Kartal maçında oyuna girerek takımı ateşleyen Faslı oyuncu uzun süredir forma bulamıyor. Bir dönem Ajax forması bile giymiş bu ismin Kasımpaşa’da yabancı sınırlaması sebebiyle de olsa kadro dışı kalması düşündürücü. Zaten Boukhari -her ne kadar Kasımpaşa’yı sevdiğini söylese bile- sözleşmesi sona erince pek kalmayı düşünmüyor.

Bu durumda Henrique'nin yerine Barış'ın oynamasıyla Sarmov, Dimitrov isimlerine ilaveten Boukhari'nin 3. yabancı olarak sahaya çıkması düşünülebilir.

Çok dağınık yazdığım için toplayamadan sonlandıralım… Gelecek haftaki Adanaspor ve bir sonraki deplasman olan Elazığspor maçları kritik sınavlar… Artık dişimize göre olan rakipleri yenelim; çünkü lig ısındı.

NOT: 10 hafta boyunca kadroda bile yer almayan tecrübeli Alparslan, sadece Konyaspor maçında forma giyen Azar Karadaş gibi isimler ilerleyen yazılarıma konu olabilir. Gol kralı Dimitrov da iyi gidiyor, nazar değmesin.

17 Ekim 2011

Malzeme İyi Ancak...

Milli maç arasında Kasımpaşa’nın bu sezonki kadro yapısı ve Süper Lig iddiasını derinlemesine incelerim diye düşünüyordum; ancak milli takımımız işi son maça bırakınca gündemi boş yere buralara çekmeyeyim dedim.

Bu yazıyı hazırlarken de Kasımpaşa evinde İstanbul Güngörenspor’u 2-1 mağlup etti. Maça gidemediğim için haftayı maç analizi olmadan ve kısmen maça gidenlerden dinlediklerimle aktaracağım.

Maçın ilk dakikası geriye düşüp Halil Çolak’ın son 15 dakikada gelen golleriyle maçı almamız sevindirdi. Galibiyeti olmayan Güngörenspor karşısında kilidi geç açmak düşündürücü olsa bile rakibin 2. golü bulmasına izin vermeyişimiz, maçı çevirmeyi başarmamız ve baskılı bir oyunla birçok gol pozisyonuna girmemiz olumlu işaretler anlamına geliyor.

Uğur Hoca takımı dörtlü savunmanın önüne 5’li bir set kurup tek forvetle oynatıyor. Kanat oyuncularını kullanıp hücumu desteklemek istiyor. Dimitrov ve Özgür gibi iki isim bu kanatları başarılı kullanabilecek kapasitede olmasına rağmen gol aradığımız anlarda imdada ortanın ofansif oyuncuları yetişiyor. Bu isim bazen Hüseyin Kala, bazen Boukhari oluyor. Dolayısıyla tekli ön libero, koşan bir orta saha ve ofansif bir isimle kanatların ortasında bu 3’lüyü oluşturmak gerekiyor. Buna en uygun isimler -ilk 6 haftada- sırasıyla Sarmov, Murat, Hüseyin/Boukhari olarak göründü.
Pek izlediğimiz isimler olmadığından dolayı bu sezon Boukhari ve Taner’in performansları gözüme çarptı. Boukhari 31 yaşında, Hollanda futbolunda yetişmiş, takım hücumunu yönlendirebilecek bir oyuncu olarak kullanılırsa Süper Lig yolunda ikinci bir Moritz olabilir. Ancak Moritz gibi transfer potansiyeli yok. Taner ise orta sahada kendine güvenen, koşan bir görüntü çizerek Murat Akın’ın iyi bir alternatifi olarak düşünülebilir. Üstelik daha çok şans bulursa genç yaşıyla gelecek vaadi yüksek birisi olacaktır.

Bir de 11’de yeni forma bulmaya başlayan Halil Çolak var… Halil teknik kapasitesi yüksek bir oyuncu olarak maçlar kazandırabilecek önemli bir isim… Dimitrov ile birlikte kanatlarda kullanılması gerekiyor.

Robledo, Henrique, Sarmov, Anwuli, Boukhari, Dimitrov olmak üzere en çok yabancı bu sezon bizim elimizde yer alıyor. Nijeryalı Anwuli hariç hepsinin potansiyelini biliyoruz. Bu 6 oyuncunun 3’ü ilk 11 olmak üzere diğerleri de kadro rotasyonuna dahil edilebilirse Süper Lig yolunda rakiplerden bir adım önde olacağız.

En çok merak edilen nokta, Kasımpaşa bu geniş ve kaliteli kadrodan beklenen oyunu ve sonucu Uğur Tütüneker ile gösterebilecek mi? Görüşüm olumsuz ancak biraz daha zaman…

4 Ekim 2011

İlk 5 Haftada Kasımpaşa

2 yıl aradan sonra yine Bank Asya 1. Lig sahnesindeyiz. İlk hafta Konya’dan, ikinci hafta içerdeki Kartalspor maçından 1’er puanla ayrıldık.


Denizli’den aldığımız 3 puan ligdeki ilk galibiyetimiz oldu. Bu maçta ilk yarıda çokça pozisyon veren ve pozisyon yakalayan bir takım kimliği ortaya koyduk. İkinci yarıda Merthan’ın yerine Hüseyin Kala’yı alan Uğur Tütüneker, forvetlere arkadan destek verilmesini sağladı ve attığımız 3 golle maçı kazandık. Çok dağınık bir Denizlispor karşısında savunmada hatalar yapan ancak topu ilerde tuttukça verimli oynayan bir Kasımpaşa izledik. Bu yüzden sahadaki hücumcu sayısı artınca goller geldi.

Birkaç gün sonra ağırladığımız Karşıyaka’yı ise skor 2-1 olmasına rağmen iyi bir oyunla ve rahat geçtik. Geçen sezonki 11’inden ortalama 8-9 oyuncusunu değiştiren İzmir temsilcisini ağırladığımız maçta bu sezon ender görebileceğimiz bir taraftar desteği vardı. Bu destekle istekli oynayan takım 2-0’ı yakaladı. Hakemin tartışmalı ve bence yanlış olan penaltı kararıyla Kaf Kaf farkı 1’e indirse de beraberlik için pek tehlike yaratamadı.

Maçtan önce çıkan olaylara bizzat şahit olamasak da birinci şahıslardan kulağımıza bilgiler geldi. Kesinlikle tasvip etmediğim olaylarda otobüsler taşlandı ve birçok İzmirli yaralandı. (Bu grubun arasındakilerin önemli bir kısmının Karagümrüklü olduğu söylendi.)

Tribünleri 45. dakikadan itibaren boş bırakan Karşıyaka taraftarlarının intikamını ise attığı penaltı golünden sonra Kapalı’daki Kasımpaşa taraftarlarına el hareketi yapan Erhan Şentürk aldı. Hakem Koray Gençerler’in tam önünde olan bu olayda kartına başvurmamasının tek sebebi Erhan’ın sarı kartlı olmasıydı. TFF’nin TV kameralarına açıkça yansıyan bu olayı es geçmemesini diliyorum. Ayrıca toplu küfürler haykıran ve sahaya ses bombaları atan taraftarlarımız yüzünden bize de bir ceza gelmesi kuvvetle muhtemeldir.

Son olarak Rize’ye konuk olan takımımızın 1-0 öne geçtiği maçta rakibin başarılı hücumlarına savunma ile kaleci zaafları eklenince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Bir ara 4-1’i yakalayan Rizespor karşısında adeta korkak bir futbol ortaya koymamız tehlikeli bir işaret. Mağlup ettiğimiz Denizlispor ile Karşıyaka’nın bizden iyi takım olmamaları ne kadar gerçekse Süper Lig hedefliyorsak Rizespor gibi güçlü takımlara karşı iyi bir direniş ve akıllı bir oyun ortaya koyarak kazanmamız gerektiği de su götürmez bir başka gerçektir…

NOT: Kartalspor maçında sonradan oyuna girerek etkili olan Boukhari ve Taner’in bir daha forma bulamamaları, 6 yabancılı kadro yapımız, Uğur Tütüneker’in oyun ve sistem anlayışı gibi konuları milli maç arasında sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

16 Eylül 2011

Türkiye’de Futbolun Tadı Yok

Geçtiğimiz sezon önemli bir başarısızlık örneği göstererek küme düştük. Düşme nedenlerini sorgularsak herkes farklı argümanlar ortaya koyabilir. Temel olarak; sezon başında takımın iskelet oyuncularını göndermek, Yılmaz Vural’ın oyun sistemi olarak ne yapacağına karar verememesi, lige tutunduğumuz sezondaki birçok oyuncunun form grafiklerinin alt üst olması, yapılan transferlerin yetersizliği ve devre arasında doğru yönetimsel hamleler gelmemesi şeklinde tespitler yapabiliriz. Bu tespitlere birçok teknik ve taktiksel açılımlar da yapabiliriz. Bunlara ilaveten taraftar profilinin ne istediğini bilmemesi takımın gidişatının yönlendirilememesine yol açtı. Kısacası doğru olan az şey yaptık ve camia olarak bu lige tutunacak başarıyı yakalayamadık.
Bu sezon geç başladı. Çünkü Temmuz’un ilk Pazar’ında şike skandalı patlak verdi. Bir başka açıdan, şike yapılmış bir sezonda küme düştüğümüz ortaya çıktı. Yönetimden birkaç suni hamle yaratacak açıklamalar gelse de tek değişen Süha Sidal’ın ceza alması oldu. Açıkçası bu sezondan itibaren Türk futbolu çok ilginç bir halde seyredecek. Ve klasik bir deyişle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

TFF’nin açık bir irade ortaya koyamaması, elde delil olup karar verilememesi, hiçbir şey olmadan sezonun başlaması şike iddiaları kadar ilginç gelişmelerdi. Ta ki UEFA’nın müdahalesiyle Fenerbahçe’nin Avrupa’ya gidememesine kadar… UEFA beyan ettiği fikirle Türkiye’yi olası bir cezadan kurtarırken TFF diğer Türk takımlarına böyle bir yaptırım uygulamayarak işleri iyice allak bullak etti.

Şike gözaltıları başladı başlayalı bu konu etraflıca yazıldı çizildi ve tartışıldı. Bu detaylara girmeyeceğiz. Ancak bazı Fenerlilerin hiçbir şey olmamış gibi isyanları, kupayı iade eden Beşiktaş’ın bu kupayla vize aldığı Avrupa’da maçlara çıkması ve tüm bunların ötesinde takımcılık yaparak Türk futbolunun kirliliğini konuşanlar Türk futbolu adına ileri atılan adımları geri döndürmekten başka bir işe yaramıyor.

Öyle ya da böyle olayların siyasi boyutlarının bile söz konusu olduğu bu gündem çok şey getirip götürecek; ancak başlayan sezonun ardından alınan yanlış kararların dönüşü olmayacak. Hangi kararların yanlış veya doğru olduğunu ise soruşturmanın seyri ve zaman gösterecek. Bu süreçte Süper Lig kadar olmasa da tehlikeli bağlantılar barındırmış olan Bank Asya 1. Lig’den 6 yabancılı ve bu lige göre kaliteli kadromuzla ciddi bir avantaja sahibiz. İlk 2 yolundaki kaderimizin belirlenmesinde ise tekrar göreve gelen Uğur Tütüneker’in, hali hazırda yönetimin ve gel git içerisindeki taraftarın payı etkili olacaktır.

20 Haziran 2011

Kasımpaşa Kasımpaşalılarındır

Fenerbahçe bir Türkiye takımıdır. 81 ilde de ciddi sayıda taraftara sahip olan nadir köklü kulüplerden biridir. Geçenlerde Kasımpaşa’da Fenerbahçe şampiyonluğuna sevinenlerle küme düşen Kasımpaşa taraftarları birbirlerine girmişti. Bundan 3 sezon önce de küme düşmüştük, o sezon Galatasaray şampiyon olmuştu. Fakat böyle bir olay yaşanmamıştı.

Bu noktada birtakım önemli tespitler yapalım. Kasımpaşa’da sadece ve gerçekten Kasımpaşa taraftarı olan, olmak isteyen genç bir grup var. Bu gençlerin sayısı, gücü, etkinliği her geçen gün artıyor. Bu sebepten dolayı semtte diğer takımları tutanlara tepki, sitem ve bazen nefret var. Çünkü Kasımpaşa bildiğim kadarıyla son 40-50 yılda takım taraftarı anlamında Kasımpaşalıların olmadı. Kasımpaşa’nın tribün liderleri hep bir başka takımın tribününün tanınmış yüzlerinden oldu. Bu noktadan hareketle Kasımpaşa Spor Kulübü’nü sahiplenecek yeni bir kuşak ortaya çıkmaktadır. Olması gereken de budur! Kasımpaşalılar Süper Lig’e çıkabilecek bir takımları varken bu takımı sahiplenmelidir.
Peki bir Kasımpaşalı neden Fenerbahçeli olsun? Süper Lig’e çıkabilen bir takımın varken Fenerbahçeli olmak bir Türkiye gerçeğidir. Bu, Sivas’ta da, Antalya’da da böyledir. Köklü ve başarı dolu tarihini inkar edemeyeceğimiz sarı-lacivertliler Kadıköy’de doğan ve futbolun ilk yıllarının handikapı sonucu tüm Türkiye’ye yayılan bir takım olagelmiştir. Neyse… Fenerbahçe şampiyon olunca Edirne’den Kars’a her ilde büyük kitleler sokaklara döküldüğü gibi Kasımpaşa’da da böyle bir durum kaçınılmazdır. Ancak yıllarca başta Fenerbahçe olmak üzere Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor takımlarının gölgesinde kalmış Kasımpaşa tribünlerinin yeni doğan çocukları bu duruma baş kaldırdı. Onlar sadece Eskişehirspor’un kardeş takımı olarak anılmayı kabullenirken hiçbir takımın pilot takımı olmak istemediklerini dile getirmek istedi. Yapılan şiddetti, ancak başka yolları yoktu. Ne bir medya kuruluşu ne de bir başka araçları yoktu ellerinde. Sadece Kasımpaşalı oluşumu içerisine girenlere seslerini duyurma, kendilerini ifade etme şansını tanıyacak en büyük etken Kasımpaşa Spor Kulübü yetkilileridir.

Kasımpaşa’da birileri harekete geçerse Anadolu’dan başlayan akım bir semtte de vücut bulacak ve belki tarihe geçilecektir. Trabzonspor’un yıllar süren mücadelesine geçtiğimiz yıllarda Antep, Sivas, Kayseri katılırken artık Bursa halkı da, Eskişehir halkı da daha çok tutkuyla Anadolu’nun kaderini çizmek istiyorlar. Türk futbolu kritik dönemlerden geçiyor. Anadolu henüz devrimi yapamadı ve Anadolu’da devrim olacaksa, camia olarak gerçekleşecektir. Bunun için taraftar bağlamında öncelikle büyük takım sevdasından uzak kuşaklar yetişmelidir. 30 yaşına gelmiş birisi kolayca takım değiştiremez ancak gençler, çocuklar sadece Kasımpaşa sevgisiyle büyütülebilir. Küçük bir grubun başını çektiği Kasımpaşa taraftarı Anadolu’yu bekliyor; çünkü Anadolu’dan sonra bir gün bu semtte de devrim gerçekleşebilir.

14 Nisan 2011

İşte Stat, İşte Bank Asya

Kayseri’den alınan 3 puan ses getirmişti. Sıra Avrupa ve lig hüsranı, kupa hayali yaşayan Beşiktaş’taydı. İkinci yarıda yakaladığımız 3 mağlubiyet, 2 galibiyet, 3 mağlubiyet, 2 galibiyet serisini bozmak için kazanmamız gerekiyordu.

Maç başladığında tempoyu yükseltmeye çalışan, savunmasını sürekli ileri çeken ve Simao-Quaresma ikilisinin kanat değiştirdiği bir Beşiktaş vardı sahada. Gol için oynayan Beşiktaş, 35. dakikadan itibaren baskısını artırdı ve ilk yarı bitmeden sahanın hayaleti Almeida ağları havalandırdı. Bu gol maçın tek golü olurken Kasımpaşa son 10 dakikada Keller ve Ersen ile girdiği net pozisyonlar dışında rakip kaleyi sarsamadı. Kasımpaşa adına tek güzel olan şey vardı; genç kaleci Fırat’ın haftanın kalecisi olması…
Son 4 maçını kazanan Sivasspor’a karşın, Paşa 2 galibiyet ve 2 mağlubiyetle bu süreci geçti. Sivasspor’un 31 puana ulaştığı 28. haftada, Buca 24, Kasımpaşa 20, Konyaspor 18 puanla adeta imkansızlığa gömüldüler.

Semtte bu haftaya damga vuran sadece dolu tribünleri, maç boyu küfürleri ve maç sonu olaylarıyla Beşiktaş maçı değildi. Tribünde yerini alanların ve TV başındakilerin dikkatini çeken 2 şey daha vardı. Biri milyonlarca mensubuyla artarak artan (!) 166. yılını kutlayan emniyet teşkilatı için düzenlenen etkinliklerdi. Özellikle maç önü, devre arası ve maç sonu on defadan fazla çalınan emniyete özel şarkı, sarı kartı Simao yerine Quaresma’ya veren başarılı (!) anonsçumuz kadar bıktırıcıydı. Diğeri ise 9 ayı aşkın sürede bitirilmiş olan soyunma odaları ve yeni tribünlerin arasındaki stüdyoydu. Öyle ki başkanımız Lig TV’yi davet edip buraları gezdirmiş, Türkiye görsün diye yayınlatmıştı.

Ne büyük maharet! Antrenman tesislerine kavuşmak için süren onurlu mücadele bir yana dursun; sportif başarısızlığıyla Bank Asya 1. Lig’e emin adımlarla ilerleyen takımın doldurulmayan 10 bin 500 kişilik koltuğuna 6 bin koltuk daha ilave edildi. Yayıncı kuruluşun maddi katkılarıyla yapıldığı söylenen yeni stüdyoyu önümüzdeki yıl devletin kanalının doya doya kullanacak olması ne kadar trajikomik, değil mi?

Armanda asil bayrak taşıman gibi övün Paşalı! İşte tesisleşme, işte Bank Asya 1. Lig…

27 Mart 2011

Can Çıkmadı ya, Umutluyuz

Son bıraktığımız yerden devam edelim…

İçerde Antalyaspor maçında hatalı 2 gol yememize rağmen 2 kere eşitliği yakaladık. Taraftar son yarım saat yerine oturmadı. Son dakikalarda rakip 1 kişi eksilmişken ve gol ararken Murat’ın yaptığı işgüzarlık, en kötüsünden alınacak 1 puanı ve olası 3 puanı derinlere gömdü. Maç içinde kaotik ortamlara alışkın olmayan taraftar maç sonu dayanamadı ve Murat’ı damgaladı: “Satılmış Murat!”
Menajer oyunculuk yaptığı gerekçesiyle kulüpçe şikayet edilmiş ve sonrasında PFDK’ca 4 maç cezalandırılmış bir adamı kaptan yapmak nasıl bir akıl işidir, ayrıca sorgulayalım. Anlayamadığım, illa ki sahada yaşı en büyük olan mı kaptan olur; yoksa yaşı kısmen büyük ve takımı sahiplenmeyi bilmiş olan mı? Murat’ın Kasımpaşa oyuncusu olmayı benimseyemediğini maç sonu attığı yumrukta ve “Futbola önümüzdeki sezon başka takımda devam edeceğim.” açıklamalarında gördük. Kadro dışı bırakılmasından ziyade sözleşmesini hemen feshetmek yerinde olacaktır.

Kocaeli’nde oynanan Trabzonspor deplasmanı çalınmayan penaltılarımızla hatırlanacak. Tıpkı Kadıköy’de kaçan penaltımız gibi… Dipnot olarak geçen sezon Trabzon’daki maçta skor 1-0 iken verilmeyen bariz penaltımızı (Cenk’in düşürülmesi) hatırlatalım.

Manisaspor Karabükspor gibi inişi çıkışı belirsiz orta sıra takımı olarak geldi buraya. Pozisyonların karşılıklı olduğu maçta Varela beni şaşırtmaya devam edercesine bir frikik golü attı. (Ankaragücü maçında da frikiği direkten dönmüş, Robledo tamamlamıştı.)

Üst üste alınan 2 maçın ardından 4 maçta minimum 5 puan bizi ayakta tutacaktı ama sadece 3 puan alabildik. Ayrıca bu periyotta hesaplarımızdan öte gelişen Sivas ve Buca takımlarının Antep ve Kayseri takımlarını mağlup etmesi oldu. Sivas deplasmanı ve Konya maçı beklenirken bu 2 takımın alıp başını gitmesi ve Manisaspor’u yendiğimiz hafta Sivasspor’un Buca’dan 3 puanla dönmesi artık son darbe oldu belki de.

Matematiksel olay gerçekleşmedikçe acı çekeceğiz gibi görünüyor. Basit bir istatistikle noktalayalım… İlk yarıda 8 puan almıştık, ikinci yarının 9 haftasını 9 puanla geçtik. Neyse, dediğim gibi düşmeyi garantilemedikçe ümitler sönmeye başlayan bir kıvılcım misali…

28 Şubat 2011

Fuat Çapa’nın Paşa’sı

Üst üste kazanılan 2 maç takımın özgüvenini yerine getirdi diyebiliriz. Karabükspor’u deplasmanda yenmek kolay bir iş değil nitekim. Ankaragücü sallantıda da olsa kazanılan maç, taraftarın gönlü için önemliydi. Bu 2 güzel maçın ardından 2. yarının parlak takımı Fenerbahçe’ye Kadıköy’de konuk olmak talihsizlikti. Esas talihsizliğimizse Alex’in frikik golü ve Varela'yla kaçan penaltımız oldu. Böylesine zorlu bir maçta bu şanssız durumlara Volkan’ın kaleciliği de eklenince 79’da Keller’in boş kaleye topu atamaması pek olağan karşılandı.

Fenerbahçe’nin bizi yenmesi şans mıydı? Böyle bir şeyi söylemek doğru olmaz tabi ki… Daha organize, daha kaliteli kadroya sahip olan ve mevcut koşullar altında motivasyon rüzgarını arkasına alan Fenerbahçe kazanırken zorlanmadı.

Ligin genel görünümü hala karmaşık durumda. Üst sıralarda Trabzon ve Bursa kentlerinin yanı sıra Fenerbahçe şampiyonluk kovalıyor. İyi bir kadro kuran Kayserispor, sonradan ve geç açılan Eskişehirspor, 2. yarının başarılı takımı Gaziantepspor, her sezonun enteresan takımı İBB ve en sempatik Karabükspor dikkatleri çeken takımlar olarak mücadele ediyor.
Altlarda Konyaspor, Sivasspor, Bucaspor ve Kasımpaşa takımlarından sadece 1’i paçayı kurtaracak gibi görünüyor. Kasımpaşa yukarıya tutunmaya çalışırken rakipleri pek fazla puan toplayamadı. Ara transferde Sivas iyi takviyeler yaptı. Buca daha derli toplu oynuyor. Konya’nın tek ümidi ise Yılmaz Vural… Peki ya Kasımpaşa?

Ara transfer dönemini sportif açıdan tek kritik değişikle geçen takımda Fuat Çapa oyuncuları giderek tanımaya başladı. Takımdaki sistemini 4-4-1-1 dizilişi temeline oturtan Çapa ileri hattı maçtan maça göre değiştirebiliyor. Takım mağlupken risk alıp 3 forvete de dönüyor, rakip güçlüyse maça 5 orta saha ile de çıkıyor. Hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olamasak da, ilk haftalarına dair yorumumuz “futbolu bilen, mesleğinin eğitimini uygulamaya döken mütevazı bir hoca” şeklinde… Ancak Çapa’ya bel bağlayıp kümede kalmayı ummak Çalımbay’a, Aybaba’ya, Vural’a ve diğerlerine saygısızlık olur.

‘Bu haftaki kupa sınavı ve önümüzdeki Antalya, Trabzon, Manisa maçları camia ve Fuat Çapa adına sınav niteliğinde’ dersek yerinde olacaktır. Unutmayalım ki henüz kümede kalma yarışına tam anlamıyla giremedik.

6 Şubat 2011

Teşekkürler

Takım kadrosu anons edildiğinde aramızda mutabık kaldığımız önemli bir konu da kadro tercihinin yerinde olduğuydu. Eldeki malzemeyle Fuat Çapa ideal 11’i sürmüştü sahaya. Belki zorlasak Hüseyin Kala’nın yerinde Varela’yı isterdik.

Takım maça hırslı başladı. Elden geldikçe top tutuluyor, rakip kaleye gol için gidiliyordu. Santraya durgun giren taraftar da 5. dakikadan itibaren uyandı adeta. Dakika 10’da Ersen sezonun en iyi performansını göstereceği maçta golü attı: 1-0. Herkes iyi biliyordu ki bu maç 1-0 bitmezdi, 2. gol atılsa iyi olurdu. Golle uyanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi beraberlik için daha etkili oynamaya başladı. Ancak maçın ilk 20-25 dakikasında Kasımpaşa istekliydi ve rakibe pek şans vermedi. 25. dakikada İbrahim Akın’ın soldan başarıyla getirdiği pozisyonda ortaya çevirdiği topu Holmen ağlara gönderdiğinde Paşa tribünlerinde yenilen basit golün şaşkınlığı vardı.

2. yarı başladığında skor 1-1’di ancak geçen dakikalar umut vaat etmiyordu. 51’de Gökhan Ünal’ın attığı gol, heyecanı hüzne dönüştürmeye yetti. Oyun kontrolünü tamamen ele geçiren Belediye, 69’da Gökhan’ın Ali’ye attırdığı golle galibiyeti perçinledi: 1-3.

Paşa’da Ersen ve Sarmov dışında gününde oyuncu yoktu. 11’e tekrar giren Dimitrov ile birlikte Gökhan Güleç hayal kırıklığından ibaretti. Abdullah Avcı’nın 4-3-3 dizilişini 4-1-4-1 olarak kurguladığı kadroda İbrahim Akın her iki kanatta da etkili olurken Ali Güzeldal da sağdan tehlikeli ataklar geliştirdi.

70’ten sonra oyunun yanı sıra skor da artık mağlubiyetin habercisiydi. Ancak tribünlerde tepki yoktu bu kez. Neden? Gaziantepspor karşısında bile 1-0 geride götürülen maçın son 10 dakikası toplu halde protestolar vardı; hem oyunculara hem de yönetime... Peki ne değişti de, aradan geçen 2 haftada (hatta bu kez skor 3-1’ken) herkes sanki ligde orta sıralarda iddiasız bir takımın taraftarı gibi tezahüratlarla meşguldü?

Sezon başında sebebinin hala bilinmediği 3 oyuncunun gönderilmesi değil miydi bizi 8 puana mahkum eden? Golcü sıfatına layık, kalede güven duyabileceğimiz, orta alanda takıma yön verecek oyunculara sahip olamamamız değil miydi bize havlu attıran? Devre arasında sadece sıradan bir stoper almak neyin çözümüydü? Yılmaz Vural “Kümede kalmamız için birkaç oyuncu istedim, anlaşamadık.” diye üstüne basa basa giderken yönetimin çaresizliğini, pervasızlığını neden göremedik?

Ya da unutun tüm bu soruları, başkan gerçekten büyüktü de ben mi göremedim? Teşekkürler başkan, teşekkürler yönetim… Geçen yılın en sempatik takımını ezile ezile son sıraya mahkum ettiğiniz için… Teşekkürler büyük taraftar, yönlendirilen bir kitle olduğunuz için… Bu umursamaz yönetilişe tepki koyamayan herkese benden teşekküler…