10 Ocak 2011

4 Maç, 3 Ülke ve Pazar Keyfi

Dün bir futbol bayramı vardı ekranlarda. Saat 15.30’da FA Cup mücadelesi Manchester - Liverpool maçı açılış için uygundu. Maçta top daha Liverpool oyuncularının ayağına değmeden penaltıyı çaldı Howard Webb. İngilizlerin klasikleşmişlerinden olan Webb son dönemdeki tartışmalı kararlarından birine daha imza attı. Agger'in kovaladığı Berbatov kendini yere atınca verilen kararın dönüşü yoktu. Giggs penaltıdan golü attığında Liverpool yenen golün santrasında topla buluştu. Yarım saat geride kaldığında kaptan Gerrard, Carrick'e yaptığı faul sonucu kırmızı kartı görünce maçın sonucu netleşti. İkinci yarı zaman zaman etkili olmaya çalışan Liverpool’da Roy Hodgson’ın koltuğunu sezon sonuna kadar alan yardımcı antrenör Kenny Dalglish heyecanını bir kişi fazla rakip karşısında sonuca çeviremedi. Manchester nerdeyse pozisyon vermeden maçı 1-0 kazandı ve yoluna devam etti. Bir ara ekrana gelen Sir Alex Ferguson ise maçın tarafsız izleyicisi gibi rahattı.
Saatler 18’i gösterdiğinde bu kez bir başka Manchester temsilcisi Leicester’ın konuğuydu. Kulübün Araplara devriyle dünyaca ünlü yıldızları toplayan City’de İtalyan Roberto Mancini takımın başında. Adebayor’un yokluğunda sahaya çıkan Manchester City maça Leicester’ın şok golüyle adeta geride başladı. Tempolu oyunda yakalayabildiklerimiz Ankaragücü’nden giden Vassell (Leicester), Galatasaray’dan giden Jo (City) gibi isimler oldu. Viera gibi kalburüstü bir oyuncuyu da izlerken Edgar Davids’in son demleri aklımıza geldi. Leicester’ın başında gördüğümüz Sven-Goran Eriksson maçın başındaki temponun maç boyunca sürmesinin aleyhine olacağını tahmin edememiş olmalı ki devreyi 2-1 geride kapattılar. Bozuk zeminde oynanan müsabaka, bloklar arası mesafelerin sürekli daralmasıyla yüksek tempoda oynanırken 2-2’lik skor maçı Manchester’a taşıdı.
En son evinde Valencia’yı yenerken izlediğim Real Madrid karşısında, kötü deplasman skorları alan Villarreal’in sürprizini açıkçası bekliyordum. Barca’dan 5 gol yiyip dağılan Real Madrid maç kazandıran yıldızlarıyla maç kazanıyordu. Maç sonuçlarına bakıp Real’in çok iyi olduğunu düşünenler, maçı bütün olarak izleyince hayal kırıklığı yaşıyor olmalı. Villarreal orta sahasıyla hızlı girdi maça. Beraberliğe gelmedikleri belliydi ve bir deplasman takımı disiplini yansıtıyorlardı. Skor 1-1’e gelir gelmez tekrar golü düşünüp sonuca gittiler: 1-2. Mesut’un çok koşmasına rağmen Ronaldo ve Benzema’nın kötü performansları Madrid için baskı kurmayı engelliyordu. İlk yarının sonlarında Alonso’nun gollük ortasına kafayı vuran Ronaldo maçta 2. golünü kaydetti: 2-2. İkinci yarıda dünya takımı ve ev sahibi olduğunu hatırlayan Real Madrid’de Mesut takımı yönetiyordu. Jose Mourinho baktı ki baskının meyvesini yiyemiyor, 70’te Albiol’ü çıkarıp sakatlıktan dönen Kaka’yı sürdü sahaya. Ramos, Carvalho, Khedira üçlüsüyle sallanan Madrid savunması S.O.S verirken sahanın gizli kahramanı Ronaldo ofsaytta olduğu pozisyonda dönüp golünü attı. Villarreal’in itirazları, teknik direktör Juan Carlos Garrido’nun atılması derken Ronaldo bu kez klas bir asistle Kaka’ya golü attırdı. Bu golle Villarreal kulübesinin arkasındaki taraftarlarına koşan Mourinho saha kenarını biraz karıştırdı. Sonuçta Villarreal de Madrid’de teslim oldu: 2-4.
Ve son maç 21.45’te Napoli’deydi. Zirveyi kovalayan ancak bu yoldaki rakiplerine kaybeden Napoli, Luca Toni takviyeli Juventus’u ağırladı. Güney Afrika’daki Dünya Kupası’nda öne çıkan yıldızlardan olan Cavani 3 kafa golüyle Juventus’u devirdi. Ronaldo gibi Cavani de yaptığı hat-trickle Napoli’yi galibiyete taşıdı. Bu maçta da Juventus formasıyla Serie A’ya dönen Luca Toni’yi, Sırp Krasic’i izledik. Napoli tribünleri dolarken kalede tanıdık bir yüz Morgan De Sanctis vardı. Bu maçı izlerken aynı saatlerdeki Levante – Valencia maçına da göz attığımız için detaylı analize girmiyoruz. Ancak Del Piero'nun maça kulübede başlaması bizi üzdü. Milan’ın 4-4’lük skorla Udinese karşısında puanı son anda kurtarmasıyla İtalya’da lig geçmiş yıllara oranla daha çekişmeli geçecek görünüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder